İslam, Arap Yarımadası’nda Doğmuş Bir Dindir
Ama o gün bugündür, farklı coğrafyalara yayılarak her toplumun kültürüyle buluşmuş ve o kültüre göre toplumsal yönü ve uygulama gelenekleri benzer şekiller almıştır.
Din evrensel bir inanış, kural ve uygulayış sistemidir; ancak onu yaşama biçimi, insanın yaşadığı toprağın kültürüyle de iç içedir. İşte bu nedenle Anadolu’da, Japonya’da veya Afrika’da yaşanan Müslümanlık birbirinden farklı renkler taşır ama özünde aynı hakikate dayanır.
Din Kültürle Bütünleştiğinde Daha Güçlü, Samimi ve Barışçıl Yaşanır
Anadolu, İslam’ı kendi kültüründe yoğuran ve nefsani hurafelerden arındıran bir coğrafyadır. Tarihte Arap ve Fars dünyasında din, daha katı yerel kurallarla ve biçimsel bir şekilde yaşanırken, Anadolu insanı dini daha içten ve daha hoşgörülü bir yorumla benimsemiştir. Dinin mükemmelliğini yaşatmıştır. Hacı Bektaş Veli, Mevlana, Yunus Emre gibi sembol isimler sayesinde İslam, burada sınanmış ortak aklın, samimi aşkın, adalet ve hoşgörünün, insan sevgisinin dini haline gelmiştir.
Din, toprağa değil kalbe kök salar;
Toprak nerede olursa olsun, iman özüyle hayat bulur.
Çetin AY
Farklı Kültürlerde İslam
Japonya’da ise Müslümanlık, Japon kültürünün kadim disiplini ve nezaketiyle uyumlu yaşanır. Japon Müslümanlar temizliği, düzeni ve sadeliği din ile birleştirir. Aynı şekilde Afrika’da yaşayan Müslümanlar, kadim kıta kültürüne uygun olarak doğayla uyum içinde, dayanışmayı ve paylaşmayı ön planda tutar. Her kültür, dini kendi diliyle, kendi yerleşik gelenek ve alışkanlıklarıyla sosyal gerçekliğiyle hayatına katar.
Her kültür, dini kendi diliyle ve yerleşik gelenekleriyle hayata katar. Bu çeşitlilik, İslam’ın evrenselliğini güçlendiren bir zenginliktir.
Kendi Kültürümüzle Yaşamak
Din, Arap kültürü bölgesinde geldi diye onu tamamen Arap gelenekleriyle yaşamak zorunda değiliz. Anadolu’nun derin Türk kültürü, dini zenginleştirmiştir. Bizim soframızda misafir berekettir, türbeler dua yeridir, gönül kırmak Kâbe’yi yıkmaktan daha kötüdür. Toplumda iyilik esastır. Bunlar bizim kültürümüzün İslam’la buluşmasıdır. Bu toprakların insanı, dini güçlü bir ahlakla, hoşgörüyle ve sevgiyle yaşar; öz kültürüne yabancılaşmadan imanı uygular.
Kültürel Farklılık Dinî Birlikteliğe Engel Değildir
Farklı kültürlerde yaşanan Müslümanlık, dinin birliğini zayıflatmaz, aksine onun evrenselliğini gösterir. Dini Anadolu insanı derviş tevazusuyla yaşar, Japon disipliniyle, Afrikalı doğayla iç içe bir imanla… Önemli olan, dinin özünü kaybetmeden kendi kültürümüzle onu yaşatabilmektir. Kültürel farkları çatışma bahanesi yapmamaktır.
Din, evrensel bir hakikattir ve tektir ama kültür yereldir ve çeşitlidir. İslam, Arap topraklarında doğmuş olabilir; fakat her millet onu kendi diliyle, kendi yüreğiyle anlar ve yaşar. Kendi kültürümüze uygun yaşadığımızda, iman daha derin, din daha anlamlı ve güçlü olur.
Unutmayalım: Din bize değişmez rehberdir, kültürse bizim kimliğimizdir. Din, Arap’tan gelir; ama kültür bizimdir ve biz bu kimlikle inanırız.
Türk İslam Medeniyeti: Temiz ve Samimi Bir İman
İslam dini millî kimlikleri ve kültürleri zayıflatmaz, aksine temizler ve teşvik eder. Türk milleti de dinini, tarihte İslam’ı zirveye çıkarmış Türk İslam alimlerinin itikat ve görüşlerine ve kadim Türk töresine uygun olarak yaşatmalıdır. Günümüzde Türk aydını, dini farklı ulusal kültürlerin hurafelerinden temizlemelidir. Türk İslam medeniyeti tekrar esas alınmalıdır.
Türkler, Kürtler kısacası Anadolu insanı İslam’ı kendi kültürüyle yaşamak ister..!
Çünkü iman, fıtratla buluştuğunda kök salar. Başka kültürlerin dayatması ise kalbi daraltır, ruhu yorar…
Selam ve Dua ile,
Çetin AY