Bugün ülkemizde yaşanan çocuk cinayetleri, tecavüz vakaları, krizlerle dolu bir bölge politikası, belediyelere kayyum atanması ve içeride kutuplaştırma oyunları, toplumun sinir uçlarına dokunan birer kara leke olarak ortada duruyor.
Doğruyu söyleyenin hain ilan edildiği, hakikat peşinde koşanın iftira ile susturulmaya çalışıldığı bir düzen, vicdanları esir almaya çalışıyor! Ancak ne yaparsanız yapın, ne kadar susturmaya uğraşırsanız uğraşın, bu karanlık düzen iki gerçeği asla unutturamaz:
Emeklinin, Babanın ve Kadının Mahcubiyeti
Bu düzenin yarattığı en büyük insanlık dramlarından biri, yıllarca alın teri döken emeklinin, çocuğuna harçlık veremeyen babanın ve boş tencereyle çaresizce su kaynatan kadının içinde bulunduğu mahcubiyettir.
Bu ülkede, bir baba, çocuğuna bir simit alamadığı için başını öne eğmek zorunda bırakılıyor!
Bir anne, mutfağında yiyecek bulamayıp, çocuklarını aç yatırmanın utancıyla ağlıyor!
Yıllarca çalışan emekliler, temel ihtiyaçlarını karşılayamadıkları için evlerinde sessiz bir çile çekiyor!
Bu sadece bireylerin dramı değil, bir sistemin, bir düzenin açık bir iflasıdır.
Bir toplumda, emeklinin insanca yaşama hakkı çalınmışsa, babalar mahcup olmuşsa, anneler çocuklarını avutacak bir çare bulamıyorsa, o düzenin sahipleri, o insanların utancını kendi boyunlarına bir ilmek gibi asmalıdır! Bu insanlar, yalnızca bir maaşla geçinemiyor; onurlarıyla da aç bırakılıyorlar.
Bu Çığlık Sizin Eseriniz
Milletin anaları, emeklileri, babaları ve gençleri, suskun bir öfke biriktiriyor. Ve bilinsin ki, bu suskun öfke, bir gün vicdanların hesap sormasıyla yüzleşecektir.
Çocuklarının karnını doyuramayan babanın, boş tencerede su kaynatan annenin, ay sonunu getiremeyen emeklinin çığlığı, sizin utancınız, bu düzenin en büyük kara lekesi olarak tarihe kazınacaktır.
Susturulamayacak Bir Çığlık
Bu çığlık, susturulamayacak kadar güçlüdür.
Adaleti örtecek hiçbir perde, vicdanların yükselen sesini bastıramaz!
Bu halkın gözyaşı, yoksulluğu ve çaresizliği, tarihe bir utanç belgesi olarak yazılacaktır!
Unutturamazsınız.
Saygılarımla,
Çetin AY