TÜRKİYE: UZUN ÇALIŞMA SAATLERİ VE DÜŞÜK MAAŞLARIN KÖLESİ
OECD’nin çalışma saatleri ve maaş kıyaslaması üzerine yayımladığı son rapor, Türkiye’nin adeta bir modern kölelik düzeniyle yönetildiğini ortaya koyuyor. Uzun saatler boyunca çalışan milyonlarca insan, emeğinin karşılığını alamıyor ve sistematik bir adaletsizliğin içinde debeleniyor. Düşük maaşlar ve insani olmayan çalışma koşulları, sadece ekonomik değil, ahlaki bir çöküşün de göstergesi.
UZUN ÇALIŞMA SAATLERİ: SÖMÜRÜNÜN MEŞRULAŞTIRILMASI
Türkiye’de insanlar haftada 40 SAATİN ÇOK ÜZERİNDE ÇALIŞIYOR, ama bu çalışmalar ne bireylerin yaşam kalitesine ne de ülkenin ekonomisine katkı sağlıyor. Saatlerce çalışmak, sadece yorgun bedenler ve yıpranmış zihinler üretiyor. Peki, bu kadar uzun çalışmanın karşılığında çalışanlar ne alıyor? Birikim yapabilmeyi hayal dahi edemeyen, ay sonunu zor getiren bir hayat.
Bu durum, açıkça işçi sınıfının emek sömürüsüne dayanan bir düzenin sonuçları. Verimliliğin sıfır olduğu, insanların sadece “çalışıyormuş gibi” görünmek için iş yerlerinde tutulduğu bir sistem. OECD sıralamasında haftalık çalışma sürelerini kısaltan ve işçi haklarını güçlendiren ülkelerin refah seviyesi, Türkiye’ye bir tokat gibi çarpmalı. Ancak ne işverenler ne de karar alıcılar bundan rahatsız. Çünkü bu düzen, onların çıkarlarına hizmet ediyor.
MAAŞ POLİTİKASI: AÇLIK SINIRINDA BİR YAŞAM
TÜRKİYE, ÇALIŞARAK YOKSUL KALAN İNSANLARIN ÜLKESİNE DÖNÜŞTÜ. Maaşlar, insanların temel ihtiyaçlarını bile karşılamaktan uzak. Elektrik, su ve doğalgaz faturaları maaşların yarısını götürürken, gıda fiyatları da kalan kısmı yok ediyor. İşçiler, alın terinin karşılığını alamıyor ve sürekli daha kötüye giden bir borç sarmalında yaşıyor. DÜŞÜK MAAŞ POLİTİKASI, YALNIZCA İŞÇİLERİ DEĞİL, AYNI ZAMANDA EKONOMİYİ DE ÖLDÜRÜYOR.
Düşük gelirle tüketim gücü azalıyor; bu, yatırımları ve büyümeyi de engelliyor. Daha kötüsü, bu adaletsizlik, toplumun en alt kesimlerini daha da yoksullaştırırken zenginlerin daha da zenginleşmesine olanak tanıyor. Sistem, EKONOMİK EŞİTSİZLİĞİ DAHA DA DERİNLEŞTİRİYOR.
BU KISIR DÖNGÜ
Sorunun temelinde ahlaksız bir yönetim anlayışı yatıyor. İşçi hakları, güçlü bir sendikal yapı veya adil bir iş kanunu, bu sistemde sadece kağıt üzerinde var. Karar alıcılar, bu adaletsizliğin çözümüne dair hiçbir somut adım atmıyor. ÇÜNKÜ BU DÜZEN, ONLARIN İŞİNE GELİYOR. İşçi emeği ucuza satın alınıyor, bireylerin ses çıkarma mekanizmaları ise kasıtlı olarak bastırılıyor.
BU ZULÜM NASIL SON BULUR?
Sistemi değiştirmek için birkaç temel adım gereklidir:
- ÇALIŞMA SÜRELERİNİ MAKBUL SEVİYELERE ÇEKMEK BİR LÜKS DEĞİL, ZORUNLULUKTUR. Ancak bunu sadece kanun koyucular değil, işverenler de anlamalı.
- TÜRKİYE’DE ASGARİ ÜCRETİN ADI “GEÇİM ÜCRETİ” OLMALIDIR. İnsanlar temel ihtiyaçlarını karşılamak için ikinci bir işe ihtiyaç duymamalıdır.
- SENDİKAL HAKLARIN ZAYIFLAMASI, BU ADALETSİZ DÜZENİN TEMEL TAŞLARINDAN BİRİDİR. İşçi örgütlenmesi üzerindeki baskılar derhal sona ermelidir.
- İŞÇİ HAKLARINI GERÇEKTEN KORUYAN, İHLAL EDENLERE AĞIR YAPTIRIMLAR GETİREN YASALAR OLUŞTURULMALIDIR.
BU DÜZEN SADECE İŞÇİLERE DEĞİL, HEPİMİZE ZARAR VERİYOR
TÜRKİYE’NİN OECD SIRALAMASINDAKİ BU UTANÇ VERİCİ KONUMU, SADECE ÇALIŞANLARIN SORUNU DEĞİL, TOPLUMUN TÜM KESİMLERİNİ ETKİLEYEN BİR KRİZDİR. Bu durum sürdürülebilir değil. İnsanların emeğinin sömürülmesine dayalı bu düzen, er ya da geç çökecektir. Ancak bu çöküşün altında ezilen işçiler olmamalıdır. TÜRKİYE, DAHA ADİL BİR SİSTEM İNŞA ETMEDİĞİ SÜRECE SADECE KENDİ HALKINA DEĞİL, GELECEĞİNE DE İHANET ETMEYE DEVAM EDECEKTİR.
Sinan Ekiz
Siyaset Bilimci, İşçi Hakları Savunucusu ve Köşe Yazarı